Son yıllarda görülüyor ki; Türkiye’de
insanlar ciddi bir inanç karmaşası içerisinde. Bu karmaşanın sonunda ya
zirveyi yakalarız ya da dibi görürüz, ortası olmaz diye düşünüyorum… Bu karmaşanın sebebi
nedir diye düşündüğümde de aklıma iki ana neden geliyor; bir: okumamak,
iki: tefrit-ifrat…
Evet, Türk Milleti olarak o kadar ilginç
bir noktaya geldik ki; inanılması güç, tam bir yol ayrımı!
Okumuyoruz! İnandığımızı söylediğimiz
kitabın oku emri ile başladığını hepimiz ‘’biliyoruz’’ çok şükür!
Hatta o kadar iyi biliyoruz ki, içinden bir tane sureyi bile ezbere
bilmeyenlerimiz, en iyi din alimi oluveriyor tartışmaya gelince! Efendim,
bilmediğimizi bilmeme (bilmediğimizi kabul etmeme) sorunu yaşıyoruz! Okumadan,
sorgulamadan, kulaktan dolma bilgilerle yaşamaya/inanmaya
çalışıyoruz; e bir yerde eksik ya da hatalı ulaşıyor tabi o bilgiler!.. Sonucunda
ne oluyor? Müslümanlığa inanıp Hristiyan yahut ateist gibi yaşıyoruz… Hayır, ben burada ufak tefek hatalardan yahut
nefsani mücadeleden değil, başlı başına cahillikten, yozlaşmadan söz ediyorum. Değilse
ki hangimiz dört dörtlüğüz?..
Bu yozlaşmalara örnek vererek bir tartışmaya sebebiyet vermek istemiyorum
zira kusur bulmaktan kolay bir şey yok!.. Ayrıca, kusurlu olanlar olarak kusur
aramaktan da vazgeçmemiz gerektiğini düşünüyorum! ‘’Kusur, bulanındır.’’
diyordu okuduğum bir yazıda yazar ve devam ediyordu, ‘’kusur, insanın
kendisinden aksedendir (yansıyan); kendinde ne varsa herkeste/her şeyde onu
görür.’’ Tabi her ne kadar bunu kendime telkin etsem de nihayetinde kulum, bazen
bu yanlışa düşüyorum. Fakat bunun yanlış olduğu bilinciyle yol alıyor, gayret
gösteriyorum. Önemli olanın da bu olduğunu; hatasız olunamayacağını fakat
hataların da normalleştirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Yozlaşmalara
örnek vermektense ‘’doğru olduğunu düşündüğüm’’ metodu öneriyorum; okuyalım
efendim, okuyalım! En başta okuyalım lakin ‘’yaratan Rab’’bimizin adıyla
okuyalım! Ne zaman yanlışa düştüğümüzü hissetsek, bir tereddüdümüz olsa yeniden
yönelelim/okuyalım! Kalabalıktan sesler yükselecek, kulak verelim, yine
okuyalım! Ne zaman bir vicdan muhasebesi yapsak yine okuyalım! ‘’Mışlı, mişli’’
cümleler kuracaksak isim vererek, delil getirerek kurmaya çalışalım…
Okuduk, bitti mi? Hayır, tam olarak
başladığımız yer burası; ayetin, yaşamın başladığı!
Okuyunca anladığımızı değil, bilgi edindiğimizi bilelim öncelikle. Ve
anlayıncaya kadar, yine okuyalım. Anlamak; gayretimize, gayretimizin içinde
samimiyetimize ve onunla birlikte niyetimize esir olan. Okumak… Bazen bir harf,
bazen bir yol ama mutlaka hepsini okumak… Mevzu sadece mürekkep yalamaksa Ebu
Cehil, yani cahillerin babası orada; devrin okuma yazma bilen nadir
kişilerinden. Fakat onu cahillerin babası yapan ne? Düşünelim...
Tefrit ve ifrat! Son yıllarda
görüyoruz ki ülkemizde, gelenekci yapıdan gelenleri aşırıcılıkla suçlayıp
aşırıya giden ve ‘’çağdaş islamcı’’ görüntüsü vermeye çalışan bir gurup zuhur
etti. Bunlara göre, gelenekçilerin söylediklerinin çoğu abartı, din dışı,
hurafe idi ve bunun da ötesinde ki iddiaları; gelenekçiler, din tacirleri idi!
Bahsettikleri kişiler tam olarak böyle midir bilemem. Elbette ki
söylediklerinde doğruluk payı var, yok da diyemem lakin yanlışa yanlışla
gitmek, kesin çizgilerle hüküm vermek doğru mu? Ayrıca gelenekçilerin
aşırılığına, katılığına serzenişte bulunup dini
bu kadar eğip bükmek de ne ola? Aşırılığa karşı durup eğip bükerek
aşırıya gitmek!.. ’’Çağdaş İslamcı’’ anlayışın Türkiye’de ki İslam anlayışını
nerelere getirdiği ortada! Gelenekçilerin de bunlara davetiye çıkartıp neye
sebebiyet verdikleri ortada! Birde biz ‘’ortada’’ ( ne tefritte ne ifratta)
olabilsek!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder