25 Kasım 2022 Cuma

HAYVANSEVERLİK BU DEĞİL; BAŞIBOŞLUK ÇÖZÜM DEĞİL

         Neymiş efendim, köpekler barınaklarda olmalı dediğimiz için, barınakta zarar gören köpeklerin sorumlusu bizmişiz! Neymiş efendim, biz hayvan sevmezmişiz!

     Peki, sokakta köpek saldırılarından ÖLEN çocukların sorumluluğunu alabilecek misiniz?
Peki, siz insan sevemez misiniz, çocuk sevmez misiniz?
     Henüz 15 gün oldu, sokakta BAŞIBOŞ gezsin dediğiniz köpeklerden birinin ısırması sonucu kuduz olan ve sonrasında da UYUTULMAK zorunda kalınan 10 yaşındaki Mustafa öleli! Alabildiniz mi bu ölümün sorumluluğunu? Şimdi Mustafa'nın annesinin, babasının, aile fertlerinin acısını kim giderecek, öfkesini kim dindirebilecek?  Sizin bu BAŞIBOŞ, tehlike saçan köpek sevdanızın, hayvanlardan nefret edinilmesine neden olduğunun farkında mısınız?  İnsanlarla hayvanları, bu denli birbirinden nefret edecek dereceye getirmek ne işinize yarıyor? Mustafa'nın babası olsanız nasıl bakardınız sokaktaki bu ''zararsız!'' köpeklere? Hep kendinizi köpeklerin yerine koyup empati yapıyorsunuz ya sözde, Mustafa'nın annesinin yerine koyabildiniz mi mesela hiç kendinizi? 57 yaşındaki Huriye teyzenin, köpeklerin saldırısı sonucu kaybettiği kolunu düşündünüz mü hiç?.. 
    Sokağın köpeklerinin, köpeklerin sokağı hale geldiğini ne zaman fark edeceksiniz? ''Sokaklara çocuklar mı sahip olmalı, köpekler mi?'' sorusuna, daha ne kadar ütopik cevaplar vermekten vazgeçeceksiniz? Daha kaç insanın ölmesi, kolunu, ayağını kaybetmesi ve köpek korkusundan sokağa çıkamaz hale gelmesi gerekiyor?
   10 ay içerisinde, sadece 10 ay içersinde, Türkiye'de 27 kişi köpek saldırılarından dolayı hayatını kaybetti maalesef! Binlerce kişi saldırıya uğradı ve yüzlerce kişi de yaralandı!
   Hani, barınakta olmalılar dediğimiz için vicdanımızı sorguya çekme, ölçme hakkı buluyorsunuz ya kendinizde!.. Peki dönüp de kendi vicdanınıza baktınız mı hiç; ölçebildi mi vicdanlarınızı, o şaşmayan terazilerinizin kefesi!? 
  Evet, bu milleti de kendimi de tanıyorum! Benim gibi milyonlarca kişi var; onlarca, yüzlerce hayvan büyütüp besleyen ve hayvan sevgisinin ne demek olduğunu iyi bilen! Bundandır ki, karar verecek tek OTORİTE siz değilsiniz, kendinize geliniz!
    Asıl hayvanseverlik; hayvanlarla insanların çatışmasını önleyecek, birbirlerine zarar vermeyi engelleyecek fikirler üzerinde çalışmaktır; BAŞIBOŞLUĞU önermek değil! Başıboşluğu çözüm diye sunmak, hiç kusura bakmayın ama sadece düşüncesizliktir...

   Eğer gerçekten çözüm ise amacımız, tek çözüm; Allah'ın bizlere emaneti olan bu canlılara, barınaklarda iyi bir ortam sağlanması için çaba göstermek.
Barınaklarda iyi bir ortam sağlamak çok mu zor bir devlet için? Olmamalı!

1-Kısırlaştırma ve rehabilite etme
2-Barınaklarla ilgili denetlemenin azami ölçüde yükseltilmesi.
3-Barınaklardaki hayvanların korunması için özel hukuki statü oluşturulması.
4-Barınak çalışanlarının mutlak surette hayvanseverlerden oluşması.
5-Barınak hayvanları için cüzzi miktarda, yeni bir vergi oluşturulması ve bu vergiden barınak giderlerinin karşılanması.

  Evet bu 5 maddelik plan sadece 10 yıl için uygulansa, önümüzdeki 10 yılın sonunda böyle bir sorunumuz kalmaz diye düşünüyorum.

 Başıboşluğu çözüm diye sunmak yerine, şu saydığım maddeler için hep birlikte mücadele etsek daha makul değil mi sizce?...


26 Aralık 2021 Pazar

BAŞÖRTÜSÜ VE DİNİN POLİTİK OLDUĞUNU SÖYLEYEN ZAT'A!

 ''Dinler her zaman politiktir, başörtüsü daha da politiktir ve başka nedir başörtüsü?'' diyor ve sallıyor da sallıyor zat-ı şaheneleri! 

    Az çok psikoloji bilen biri, özenle seçtiği kelimeleri, özenle seçtiği konuları görünce bu kişinin aptal olduğunu değil de bilakis zekice bir saldırı için hazırlandığını, sıradan bir video yayınlamadığını anlar.  ( kendisi sıradan olduğunu ifade ediyor.)

 Kendi zekası mıdır yoksa birileri tarafından fonlanıp önüne hazır metin konulan kuklalardan biri midır bilemem...

     Giriş kısmı çok profesyonelce; ''Dinler politiktir diyor.'' (Buradan anlaşılıyor ki kendisi deist ya da ateist.) Dinler politiktir dedikten sonra da, tezini destekleyecek cümleler kurmaya çalışıyor: Türklerin, islamiyeti, sözde politik nedenlerden dolayı, Anadoluya yayılmak için kabul ettiğini iddia ediyor. (Bunu iddia ederken kullandığı mimikler de basit değil mesela, aşağıayıcı bir göz kısma, cahilsiniz, siz bilmezsiniz tavırları vs.) Az çok tarih bilgisi olan biri, bu tezin zorlama bir şey olduğunu bilir. Gerek Türklerin Anadoluya giriş tarihi olsun, gerek Türklerin o dönemdeki gücü olsun, gerek Türklerin islamiyet öncesi inancı olsun, bu tezi baştan çürütür zaten... Ayrıca, 15. yüzyıl Kudüs kadısı olan Muhammed Bin Halil Kudsi'nin eseri Hikmetullah el haffiye'de Arap yazarın, Türklerin islamiyetle ilişkisi için söylediklerine bakılabilir. Politik nedenlerden dolayı islamiyete giren bir milletin ya da devletin, bir Arap tarafından bu şekilde tarif edilmesi imkansız. Neyse, merak edenler, Türklerin tarih içeresinde islama bakışını net olarak bu eserden anlayacaktır. Devam edelim...

    Videonun devamında, birçok din insanıyla görüştüğünü, ''hepsinin'' tek ortak noktası, tek ricası olduğunu; tesettür ve başörtüsü konusunu konuşmak istemediklerini, bu konunun politik olduğunu söylediklerini iddia ediyor. Burada birçok soru geliyor aklıma açıkcası ama en çok merak ettiğim: Din insanı dediği, tesettürü konuşmaktan çekinen kişiler kim? Üstelik, istisnasız hepsi aynı şeyi söylemiş.:) O kadar komik bir iddia ki bu, paylaşım yaptığı platform bile bunu yalanlar.:) Ya hu onlarca hatta yüzlerce din alimi bulabilirsin tesettür konusunu konuşan o platformda. Sen nasıl bir çevrede yaşıyor ve kimlere din insanı diyorsun ki, bir şeyi konuşmaktan çekiniyor? Neyse devam edelim; diyor ki, ''neden zekat, hac, namaz politikleşmedi de başörtüsü politikleşti?'' Politikleşmeden kastının, konuşulan konu haline gelmesi olduğu anlaşılıyor. Halbuki bu söylediklerinin hepsi politik olması lazım bunun mantığına göre. Neden mi? Söyleyeyim; müslüman camiada yıllardır tartışılan konudur zenginlerin yeterince zekatını verip vermediği konusu mesela. Zengin müslümanlar yeterince zekat vermedikleri söylenerek her zaman eleştirilir. Ama zat-ı şahaneleri istediğini görecek, gösterecek algıda seçicilik yapacak ya, burayı yokmuş gibi gösterir. Hac konusu da zira; günümüzde bile, hacca gideceğinize şuna yardım edin buna yardım edin diye akıl verenler yok mu? Namaz konusunda da; Uğur Dündar'ın cumaya giden çocukları gerilim müziği eşliğinde verdiği günler çok eski değil. E onlar çocuk falan diyeceksiniz ama o iş öyle değil. Cuma namazına gidebilme sorunu bile resmi olarak yeni çözüldü memurlar için. Askeriyede zorluklar içinde namaz kılanların, oruç tutanların nasıl fişlendiğini, nasıl psikolojik baskı yediklerini büyüklerinize sorun mesela... Bunlar başörtüsü kadar gündem olmuyor elbet, bunu inkar edecek değilim ama zat-ı şahanelerinin söylediği gibi de değil durum! Kendisi bir şeyi görmeyince, o şeyi yok sayıyor, herkesi kendi gibi kör sanıyor ya da aptal yerine koymak istiyor bu milleti! 

    Başörtüsünün hepsinden fazla gündem olmasının nedeni de ortada aslında; okuma hakları ellerinden alınan, seçilme hakları gasp edilen, memur olma hakları olmayan, askeri törenleri izlemeye bile izin verilmeyen büyük bir kitleden bahsediyoruz! Bu kişiler konuşulan konu haline gelmeyecek de ne konuşulacak? Konuşma tarzı ve hayat felsefesinden anladığım kadarıyla kendisi bir feminist. Ya hu başörtülüleri kadın yerine koymuyorlardı diyorum bu ülkede sen hangi kadın haklarını savunuyorsun? Size göre başörtülüler kadın değil mi? Tıpkı ortaçağ kilisesinde, kadınların şeytan mı insan mı tartışmasını yaşamasından farksızdı diyorum başörtülü kadına bakış açıları! 19. yüzyıl Avrupası'nın, siyahilere bakışından ne farkı vardı, Erdoğan öncesi başörtülülere bakış açısının? Doğru ya feminizm! Kadın hakları ile zerre alakası olmayan, fıtrata savaş açanlar topluluğu mensubu idiniz, unuttum!           ( Kendilerini böyle tanımlamayan varsa da feminist değildir, net. Zorla kendinizi burada katagorize etmeye çalışmayın. ) Hem siyasi yapılanmaları, hem kitlesel halinde hareket ettikleri olaylar, hem de düşünce sistemleri gösteriyor ki; feminizm, islamiyetin apaçık karşısındadır. Neyse, devam edelim...

    ''Neden tesettür sadece kadınları ilgilendiriyordu, neden erkekleri ilgilendirmiyordu?'' demiş. Ya hu nereden din öğrendin, kim dedi ilgilendirmiyor diye? Tesettürün erkekleri de ilgilendirdiğini gayet de iyi bilirsin aslında! Erkeklerin tesettürünü zorlayıcı şartlar olsa bürokraside, emin ol o da gündem olur. Yine bir başka cümlesi: ''Din özeldir ya hani, mahremdir ama başörtüsü öyle mi, senin üstünde bir çarpıdır, seni işaretler, damgalar.'' demiş! Yani bi nevi müslüman olduğunuz ortaya çıkar ama hiçbir dinde bu mantık yoktur, bir dine mensup olduğunuzun anlaşılması din olgusuna aykırıdır demek istemiş. Din niye mahrem oluyor arkadaş, niye özel oluyor.  ( Burada özelden kastı kişiyi ilgilendirmesi değil, dinin sadece farz ibadetleri yerine getirmekten ibaretet olduğu algısını oluşturmak) Ki bu din asla böyle bir din değil, tam tersi hayatın her alanında olan, ibadetlerden ibaret olmayan bir din bu. Hatta islamı diğer dinlerden ayıran en büyük özelliklerden biri de budur; islamiyet, hayatın her alanında vardır, ruhban öğretileri gibi değildir. Şunları şunları yap köşene çekil demez, canlıdır ve hayatın her alanında iddia sahibidir. Yalnız kullandığı kelimere ayrıca dikkatinizi çekmek isterim; ''çarpıdır, damgalar, işaretler.'' Bunlar özenle seçilmiş ve anlatılanı betimlemek için, vurgulamak için üst üste kullanılmış özel kelimeler. Bu kelimeleri duyunca aklınıza ne geliyor? Olumsuzluk değil mi? Evet, bunların hepsinin psikolojide yeri var ve özenle seçilip kullanılmış. Devam ediyorum...

   Sonra demiş ki: ''Sizi bir sınıfa sokar ve siz kendinizi sürekli o sınıftan olmadığınızı kanıtlamak zorunda kalırsınız; Kapalı olduğuma bakmayın açık fikirliyim, kapalı olduğuma bakmayın üniversite mezunuyum, kapalı olduğuma bakmayın Ak Partili değilim.'' gibi... Sonra devam etmiş: ''Burada rahatsız edici şey, toplumdan bu kadar ayrıştırılanın neden kadın olduğu?..'' demiş. Diyorum ya, amacınız üzüm yemek falan değil sizin... Amacınız kadın hakları falan olsa zaten olayı böyle bağlamaz, yönlendirme yapmazsınız! Ya hu öncelikle sorsana bi, bu insanlar kendilerini niye bu şekilde açıklama ihtiyacı duyuyor diye, niye sormuyorsun da başka bir konuya/soruya geçiyorsun? E bu insanların okumasına engel olundu diyorum bu ülkede; ben üniversite mezunuyum diye açıklama yapma psikolojisine bürünmesi normal değil mi? E bu insanlar öcü olarak, bağnaz olarak gösterildi diyorum bu ülkede; kendilerini bu noktada açıklama gereği hissetmeleri normal değil mi? E bu kadınlara Ak Parti verdi sahip oldukları bu özgürlüğü; desteklemeselerde, kendilerine bu özgürlüğü verenden değilim açıklaması yapmak mecburiyetinde hissetmeleri normal değil mi? Tıpkı bazı Atatürkçülerin; ben kemalist değilim, ben CHP'li değilim demesi ile benzer bir şey değil mi?..

      Sözlerine, ''Erkeklerin, en faşistinden en canisine'' diye devam ediyor. Pardon? Feminizmin bir başka etkisi de burada, yine aynı şekilde bir şeyi kötülemek için özenle seçiyor kelimelerini. Konuyla ne alaka faşist ve cani erkek, hadi konudan bağımsız her kesimden örnek vereceksin diyelim; niye merhametli-cani gibi zıt kelimeler varken, arka arkaya iki olumsuz kelime? Bunu bir konuşma esnasında yapsa normal karşılarım ama hazırladığın, üzerinde çalıştığın bir metin varken hiç kusura bakma bu normal değil! Bu feminizmin etkisi!

   Bir de mantıksal çıkarım yapmaya kalkmış ki akla ziyan. Bildiğin ayrımcılığı övüp, başörtüsü yasağını savunmanın gizli kapaklı hali. Aslında açık hali de işte, sadece basit dille söylemiyor! Şöyle çıkarım yapmış: '' İçinde diversity ( yabancı birkaç kelime serpiştir ki entellektüel sansınlar!) çeşitlilik yazan koskaca şirketler var ve bunlar asla başörtülü kişileri çalıştırmıyorlar. Ne demek çeşitlilik; yahudi, dil, din, ırk, eşccinsel çalışanlarım var ama tesettürlüler hariç. Türkiye'deki köklü firmalarda tesettürlü bulamazsınız. Sadece buradan bakınca bile, tesettür sizce dini bir konu mu?'' diye devam ediyor sözlerine. Ya hu sen ne dediğinin farkında mısın? İş yerleri mi hüküm verecek bir şeyin tesettür  olup olmadığına, bu kadar basit mi mantık? Ki Türkiye'de şu an birçok köklü firma tesettürlü de çalıştırıyor o da ayrı bir konu ama elbette çalıştırmayanlar da var. Senin çıkıp, ya siz bir kişinin giyim kuşamına kim oluyorsunuz da karışıyorsunuz diyerek kadın haklarını savunmak yerine, bu fikre sahip mi çıkıyorsun? 

  Bu ''hümanistlere, feministlere'', hatta sonunda ''ist'' olan her şeye dikkat etmeli. İçinde doğrular olan fakat o doğruları, yanlışları yaymak için özenle kullananlar topluluğu...



14 Temmuz 2021 Çarşamba

İKİ BÜYÜK HAYAT, İKİ GÜZEL ŞEHİT



    Şehit ve gazilerimizin hepsi birbirinden kıymetlidir lakin aralarında öyle kişiler var ki hayatları kitaplara, filmlere konu olur. 2 farklı kişi fakat 2 benzer hayat; Şehit Halil Kantarcı ve Şehit Muhsin Yazıcıoğlu...
   28 Şubat sürecinde haksız yere tutuklanan ve idama varan bir yargılanma sürecine uzanan hayat... Henüz 16 yaşında çocuk olarak girdiği hapisten, ancak 25 yaşında suçsuz olduğuna karar verilerek genç bir delikanlı olarak çıkmıştır dışarıya. Lakin devletine, milletine, vatanına asla küsmemiş, imanına, 15 Temmuz gecesi yetim bıraktığı 3 çocuğundan şahit olduğumuz bir şehit Halil...
  Öyle ya, kaçımız çocuğumuzu bırakıp da en ön saflarda yürür ölüme?
Kaçımız kardeşini arayıp, “eşimi ve çocuklarımı çok seviyorum, onları ümmete emanet ediyorum.” diyerek dönüşü meçhul bir yolculuğa çıkar, arkasında 3 yetim ve bir eş bırakma pahasına?..
Allah şehadetini kabul etsin...
   Gerçi böyledir şehadete sevdalılar ve birgün mutlaka şehadete kavuşurlar. Şehit Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatı da neredeyse aynı; önce 12 Eylül sürecinden nasibini alacak sonra da  yıllarca haksız yere yattığı hapishaneye rağmen devletine, milletine küsmeyecek. Her daim vatan, millet aşkıyla yanıp tutuşacak. Öyle bir yanmak ki bu; soğuk, karlı bir gün sevdasına kavuşacak. Öyle tabi, insanın içi yanmış ve bir kere sevdalanmışsa; soğuk, sadece bahanesi olacak... Allah şehadetini kabul etsin...


18 Mart 2021 Perşembe

Türkiye'de inanç karmaşası

 

      Son yıllarda görülüyor ki; Türkiye’de insanlar ciddi bir inanç karmaşası içerisinde. Bu karmaşanın sonunda ya zirveyi yakalarız ya da dibi görürüz, ortası olmaz diye düşünüyorum… Bu karmaşanın sebebi nedir diye düşündüğümde de aklıma iki ana neden geliyor; bir: okumamak, iki: tefrit-ifrat…

      Evet, Türk Milleti olarak o kadar ilginç bir noktaya geldik ki; inanılması güç, tam bir yol ayrımı!
Okumuyoruz!  İnandığımızı söylediğimiz kitabın oku emri ile başladığını hepimiz ‘’biliyoruz’’ çok şükür!
Hatta o kadar iyi biliyoruz ki, içinden bir tane sureyi bile ezbere bilmeyenlerimiz, en iyi din alimi oluveriyor tartışmaya gelince! Efendim, bilmediğimizi bilmeme (bilmediğimizi kabul etmeme) sorunu yaşıyoruz! Okumadan, sorgulamadan, kulaktan dolma  bilgilerle yaşamaya/inanmaya çalışıyoruz; e bir yerde eksik ya da hatalı ulaşıyor tabi o bilgiler!.. Sonucunda ne oluyor? Müslümanlığa inanıp Hristiyan yahut ateist gibi yaşıyoruz…  Hayır, ben burada ufak tefek hatalardan yahut nefsani mücadeleden değil, başlı başına cahillikten, yozlaşmadan söz ediyorum. Değilse ki hangimiz dört dörtlüğüz?..
     Bu yozlaşmalara örnek vererek  bir tartışmaya sebebiyet vermek istemiyorum zira kusur bulmaktan kolay bir şey yok!..  Ayrıca, kusurlu olanlar olarak kusur aramaktan da vazgeçmemiz gerektiğini düşünüyorum! ‘’Kusur, bulanındır.’’ diyordu okuduğum bir yazıda yazar ve devam ediyordu, ‘’kusur, insanın kendisinden aksedendir (yansıyan);  kendinde ne varsa herkeste/her şeyde onu görür.’’ Tabi her ne kadar bunu kendime telkin etsem de nihayetinde kulum, bazen bu yanlışa düşüyorum. Fakat bunun yanlış olduğu bilinciyle yol alıyor, gayret gösteriyorum. Önemli olanın da bu olduğunu; hatasız olunamayacağını fakat hataların da normalleştirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Yozlaşmalara örnek vermektense ‘’doğru olduğunu düşündüğüm’’ metodu öneriyorum; okuyalım efendim, okuyalım! En başta okuyalım lakin ‘’yaratan Rab’’bimizin adıyla okuyalım! Ne zaman yanlışa düştüğümüzü hissetsek, bir tereddüdümüz olsa yeniden yönelelim/okuyalım! Kalabalıktan sesler yükselecek, kulak verelim, yine okuyalım! Ne zaman bir vicdan muhasebesi yapsak yine okuyalım! ‘’Mışlı, mişli’’ cümleler kuracaksak isim vererek, delil getirerek kurmaya çalışalım…
     Okuduk, bitti mi? Hayır, tam olarak başladığımız yer burası; ayetin, yaşamın başladığı!
Okuyunca anladığımızı değil, bilgi edindiğimizi bilelim öncelikle. Ve anlayıncaya kadar, yine okuyalım. Anlamak;  gayretimize, gayretimizin içinde samimiyetimize ve onunla birlikte niyetimize esir olan. Okumak… Bazen bir harf, bazen bir yol ama mutlaka hepsini okumak… Mevzu sadece mürekkep yalamaksa Ebu Cehil, yani cahillerin babası orada; devrin okuma yazma bilen nadir kişilerinden. Fakat onu cahillerin babası yapan ne? Düşünelim...
   Tefrit ve ifrat! Son yıllarda görüyoruz ki ülkemizde, gelenekci yapıdan gelenleri aşırıcılıkla suçlayıp aşırıya giden ve ‘’çağdaş islamcı’’ görüntüsü vermeye çalışan bir gurup zuhur etti. Bunlara göre, gelenekçilerin söylediklerinin çoğu abartı, din dışı, hurafe idi ve bunun da ötesinde ki iddiaları; gelenekçiler, din tacirleri idi! Bahsettikleri kişiler tam olarak böyle midir bilemem. Elbette ki söylediklerinde doğruluk payı var, yok da diyemem lakin yanlışa yanlışla gitmek, kesin çizgilerle hüküm vermek doğru mu? Ayrıca gelenekçilerin aşırılığına, katılığına serzenişte bulunup dini  bu kadar eğip bükmek de ne ola? Aşırılığa karşı durup eğip bükerek aşırıya gitmek!.. ’’Çağdaş İslamcı’’ anlayışın Türkiye’de ki İslam anlayışını nerelere getirdiği ortada! Gelenekçilerin de bunlara davetiye çıkartıp neye sebebiyet verdikleri ortada! Birde biz ‘’ortada’’ ( ne tefritte ne ifratta) olabilsek!..

 


15 Mart 2021 Pazartesi

İki Güzel Dizi...

İzlediğim dizi sayısı, yerlisi yabancısıyla yüzleri geçmiş binlere dayanmıştır diye tahmin ediyorum... Bu kadar çok yapıt içerisinde çokca güzel diziden bahsedebilirim lakin izlenilmesi gereken iki muhteşem dizi, iki büyük yapıttan bahsetmek istiyorum bugün zira ikisi o kadar dizi içerisinde bambaşka bir yerde benim için...
Biri; ülkedeki en büyük sorunlardan olan kutuplaşma sorununun "asıl kökenini" anlamamız için büyük bir rehber ve lezzetin dimağı olan edebiyatın o muhteşem tasviri. Diğeri; manaya ulaşmada, içe yolculukta gönle dokunan bir tebliğ çalışması.
Sabırla izlenildiğinde; hem aklı hem de gönlü doyuracak bir emek. Tabi gönlü aç(ık) olanlar için...
   Evet, hangi dizidir bu kadar önem atfettiğim, övmeye değer görüp vakit ayırdığım yaşamlar/diziler...
Birincisi; sağ-sol çatışması, alevi-sünni kavgasının anlatıldığı ve isminden de anlaşılacağı üzere yedi güzel edebiyat adamının tasvir edildiği, yaşatıldığı "Yedi Güzel Adam" isimli dizi. Konuyu söyledim diye hemen tadınız kaçmasın, izlerseniz büyük süprizlerle karşılaşacaksınız...
İkincisi; geçmişimizin dimağlarından iki büyük isim, iki adaş!.. Yunus Emre ve Tapduk Emre'nin hayatının konu edinildiği, tasavvufi bir dizi; "Yunus Emre Aşkın Yolculuğu"...
   Kötülüklerin gün be gün arttığı şu yüzyılda, içimizi iyiliklerle doldurmamıza vesile olabilecek yapıtlar. İzlemeniz ve izlettirmeniz temennisi ile...

11 Mart 2021 Perşembe

DOKUNANLAR...

"İnsan, kirli bir nehirdir; kirli bir nehri kirlenmeden içine alabilmek için deniz olmak gerekir."                                      (NİETZSCHE)

10 Mart 2021 Çarşamba

DOKUNANLAR...

Ahlâkî sorunlar, siyasi tedbirlerle ve hukuki yöntemlerle çözülmez, çözülemez.
                                        İHSAN FAZLIOĞLU